15 Aralık 2013 Pazar

özitiraf

Artık son raddeye ulaşan (u)mutsuzluğum yüzünden, yaratılışımdan gelen kuvvet derin bir uykuya dalmış olmalı.Güçsüz hissedişimi ancak böyle açıklayabiliyorum.
Yıllar öncesine dönüp bir insan ruhunun tadabileceği en olağanüstü mutluluğu hissedebilir miyim tekrar ? 
Koca bir gelecek varken önünde, geçmişten kopmak neden hep böyle zor? 
Bu çileklerden hangisi daha büyük ? Peki ya krema nasıl böyle güzel kokar? Dr. otker böyle saçma reklamlar yapmayı neden bu kadar çok seviyor? (Reklamlara değinmeden yapamıyorum)
Aslında ben pis değilim sadece dağınığım savunmasıyla zeki ama çalışmıyor arasındaki bağlantıyı kurabilmek kadar basit bazen hayat. Bunların bir kabullenemeyiş olduğunu fark etmek tüm mesele.
Her şeyin en iyisini yaptığımıza dair inancımız ve biz.. 
Bu mutlak bir inanç. Kimi belli eder, kimi içinde yaşar ama artık çok eminim herkesin böyle hissettiğinden. Eğer aksi olsa, yanlışlarımızı görüp aslında her şeyi doğru yapamayacağımızı fark edip bu doğrultuda atarız adımlarımızı. Ama bay/bayan mükemmel olma çabamız ya da böyle hissediyor olmamız bizi kendimize karşı bile samimiyetsiz kılıyor. Ve asıl yalnızlık burda başlıyor.
Toplumsal çerçevede bakıldığında, yalnızlığın tanımı ortaktır. Kalabalığın içinde yalnız olmak tasviri de öyle.Ki  klişeleşmiş olsa da güzel bir tasvirdir bu. 
Ama derin gözlemlerim sonucu fark ettiğim birşey var ki o da,insanın kendi içindeki yalnızlığı. Üzerine sayfalarca yazılabilcek kadar derin öte yandan kelimelerle ifade edilemeyecek kadar soyut.
Başkalarını tanımak ve onun yaşadıklarıyla ortak paydada buluşmak.Ve bu yüzden kendi arzularını, kendi korkularını bir başkasının anlatışında, zihninde oluşan çağrışımlarla fark etmek. Bu kendine yabancı olmak değildir de nedir ? 
İnsan önce kendini tanımalı. Bir başkasına değil kendine doğru bir keşfe çıkmalı. Adına aşk denilen o dünyadaki en saçma hissin benliğini ele geçirmesine izin vermemeli. 
Görmek istediğin yerden bakınca hayata,  en iyi anlaştığını düşündüğün kişinin aslında seni hiç anlamadığını, anlamak gibi bir isteğinin bile olmadığını fark etmek yıllarını alıyor..Upuzun yıllar..
Sonra bir kabullenemeyiş başlıyor ki..
Etrafında seni merak eden, söyleyeceğin her kelimeyi özenle dinleyen insanlar gördüğünde kabullenmek zorunda kalıyorsun gerçekte olanla, görmek istediğin arasındaki o derin uçurumu.
Hiç tanımadığın bir insanın seni mutlu etme çabası ve sözde en yakınlarının serzenişlerini duymayışı arasındaki o çelişkili düzlemde sendeliyorsun. Yıllarca cevabı bulunamayan, merak ettiklerinin seni merak etmeyişi olgusunu tam da kendi hayatındaki olaylar silsilesiyle yaşayarak öğreniyorsun. Tabiki niyesine bir cevap bulamadan..
İnsan ilk önce kendini tanımalı. Doğrusuyla yanlışıyla, yaşadıklarından ya da yaptıklarından utanmadan, kimseye olmasa bile kendine itiraf edebilmeli hislerini. Her şeyi mükemmel olma kaygısıyla yapıyor olmak, en kötüsü buna kendini inandırmak seni doğru biri yapmaz.Hata yapmaktan kaçmak yerine, yaptığın hataları sahiplenmek seni sen yapar. Çünkü kabullenmediğin hiçbir şeyi değiştirmeye çalışmazsın, çünkü senin hatan değildir o. Oysa kendini gerçekten tanımak, ve özitiraflarda(1) bulunmak çok daha huzur verici kaçmaktan. 
Hatasını kabullenmeyi bırak, hata olduğunu bile fark etmeyen insan en zayıfıdır. Kendini tanımayan insanaysa sıfat bile bulamıyorum.
İnsan hatasını fark ettiği sürece özel, sonrasında pişmanlığını yaşadığı sürece güzel..
Özel ve güzel olmak dileğiyle.
Açıklama :
1. Benim bulduğumu sandığım, buna inanmak istediğim, insanın kendisine, kendisiyle ilgili yaptığı itirafı tanımlayan söz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder