30 Ekim 2013 Çarşamba

kelimelerin gücü(!)

İnsan bazen durup bir bakmalı hayatına. Napıyorum diye sormalı kendine. Neden bu haldeyim,nerde yanlış yaptım diye özeleştiri yapmalı. Bunlar olması gerekenler evet. Gerçekte olansa, her zaman en kolay yaptığımız şey olan ; suçlamak!
Son zamanlarda yaşadıklarımdan öğrendiğim bişi var. Yazmak diil, davranış yoluyla ifade etmek hiç diil,yalnızca ve yalnızca konuşmak.Durmadan,usanmadan konuşmak..
Bu büyüklerimizin "ne kadar az konuşursan o kadar az zarar verirsin" hayat felsefeleriyle tamamen zıt düşse de,doğru olan gerçekten açık ve net istediklerini söylemek.
Küçükken misafirlikte o çay içmez ki diye onaylamamız için bizi gizlice dürten büyükler,büyüklerimiz... Bizim adımıza konuşan,kararlar veren büyüklerimiz..
Lisede okuduğum kişisel gelişim kitaplarından birinde bahsediliyordu, yıllarca çok da önemsemediğim, ama şimdilerde her geçen gün biraz daha önemini kavradığım "aile eğitimi" kavramından.
Bu arada o kitaplar hiçbir işe yaramıyor. En azından bende yaramadı bir dönem kitaplardan soğutmak dışında hiçbir etkisi olmadı üzerimde.
Her neyse, orda diyordu ki, bireye küçük yaşlarda güven aşılanmalı, birilerine güvenmeyi öğrenen birey kendine de güvenir. Mesela, bir çocuğa uslu durursan sana çikolata alıcam diyip almazsanız, çocuk boşuna uslu durmuş hisseder ve bir daha uslu durmaz,çünkü bilir uslu dursa da durmasa da değişen bişi olmayacağını.İlk rol model aldığı kişiye güveneni bu ufak olayla yitiren küçük,ileriki yaşlarda da güven sorunu yaşar. Hem kendisine, hem de kendi dışındaki tüm insanlara.
Çocukken bu ve türevi olaylar yaşamış olabilirim eğer bu yaklaşım doğruysa. Ki bence çok mantıklı.Yaşadığım güven sorunun bir açıklaması olmalı çünkü.
Aslında o kadar da boş diilmiş o kitaplar,şu an bunu fark ettim :)
Mesela birgün o çok merak ettiğim annelik duygusunu yaşarsam, çocuklarıma az konuş nasihatı vermeyeceğimi biliyorum. Niye az konuşsun benim çocuğum canım, a aa! Patavatsız mı o? Niye ona nerde ne konuşcağını bilmiyormuş gibi hissettirecekmişim ki! Çok konuşsun o. Biraz bencil olsun. Açıkça söylesin,hayır diyebilsin. Benim yapamadığm her şeyi yapsın..
Hep öyledir ya zaten. Olamaz!Ttipik bir ebeveyn olacağımın ilk göstergesi bu :( neden kendi yapamadıklarımı ona aşılamaya çalışıyorum ki üstelik bana aşılanmaya çalışan fikirlerden böylesine nefret etmişken.
Neyse,konuşmak önemli,gerçekten insanlar açık olmalı,en kötü huyları dürüstlükleri, açıksözlü oluşları falan olmalı buna çok inanıyorum..
Ama ama ama bazen olamazsın ya hani, o zaman bir bakışın, ses tonundaki ufak bir değişiklik, mesajındaki ufak bir açık kapı yetmeli.
Hele de söz konusu aşka,arkadaşlığa,dostluğa dair samimi bir ilişkiyse.. İsteklerimizi açıkca söylemeyince istememiş mi oluyoruz ? Eğer öyle olsa konuşma engelli birinin hiçbir isteği olmamalı,böyle mi oluyor bu işler ? Gerçekten böyle mi görünüyor?
Ben seni görmek istiyorum dediğinde gelmeyecek insan var mıdır bilmiyorum. Önemli olan,aslolan bunu söylemeden,bir şekilde hissedip dibimizde bitenler..
Geçen gün tüm bunları düşünüp, bir kez daha hırsıma yenik düşmenin öfkesiyle kendime kızarken yanıma bir kız geldi.
Rabia..
Gözyaşlarımı silmek istedi..Sordukça sordu müthiş bir ilgiyle..O sordukça ben daha da ağladım..Gerçekten anlayamadım o an, yoldan geçen biri soğukta oturmamam için tüm samimiyetiyle çabalarken, ihtiyacım olan insanlar nerdelerdi..
Rabia, ona cevap veremediğim için telefonunu kaydetti dizimdeki telefonumu alıp..Gitti, mutlaka ona haber vermemi tembihleyerek..4 saat sonra eve geldiğimde ona haber vermek istedim, uzun uzun konuştuk..Bir kadın dayanışmasıyla beni anladığını kendi hayatından örneklerle anlattı bana..Artık biliyorum,tek güçsüz ben değilim.Annesiyle babası ilk ayrılan da ben değilim oley :)
İnsan gerçekten sevinemiyor başka güçsüz ,mutsuz,yalnız insanları gördüğünde,dinlediğinde..Yaşadığı yalnızlığı, o iğrenç hissi kimse yaşasın istemiyor. Ama maalesef hayatı yaşadıklarımızdan ibaret sandığımız için, yaşamadan anlamıyoruz karşımızdakini. O yüzden beni anlamayanlar olarak,umarım siz de yaşarsınız da öyle dışardan bıdıbıdı konuşmak neymiş görürsünüz!
Bu anlaşılma çabam da çok gereksiz,farkındayım. Kimse beni anlamak zorunda değil elbette, anlamasanz da saygı duyarım (Saygı duymadı,saksı değilim,en çok beni anlayacaksınız diye pöykürdü!)
Anlaşılamamak, anlatamamak çok kötü olduğu için anlayışlı bir insan oldum sanırım. Birileri anlaşılmadığını düşünmesin diye.. Annem hep der ki, sana taş atana sen gül at :) Canım annem..
Sözcükler olmadan ruha dokunan şarkılar varsa, konuşmadan anlayan insanlar da olmalı.
 http://www.youtube.com/watch?v=EoaPhxNubL0







18 Ekim 2013 Cuma

belki hepsi bir rüya...

Annemle babamın en büyük sorunlarından biri, annemin sorunları yakın(!) arkadaşlarıyla paylaşması ve sonrasında bunun babamın kulağına gitmeseydi. Sonra bir bağrışma başlar ki,bitmek bilmezdi. Aslında işteş falan diildi bu eylem, sadece tek bir taraf bağırırdı. Annem ısrarla o yakın gördüklerinin laf taşımasını kabullenemez, babam da x ya da y fark etmez kimden duyduysam duydum, asıl sorun senin anlatman derdi. Yıllarca babamın haklılığını göremedim. Bana göre de asıl suçlu onlardı. Annemin güvenerek sorunlarını paylaştığı o teyzelerdi tek suçlular. Neden anlatıyolardı ki. Onlar anlatmasa tartışma çıkmayacaktı.
Oysa yaşadıklarımdan sonra anladım ki, bu kolay olan. Suçu bastırma yöntemlerinden en kolay olanı. Eğer Annem o sorunları birilerine anlatmasaydı, en yakınlarının anlatacak bişileri olmazdı ki.
Zihin tam da böyle bişi. Bugün yaşadığım bir olay yıllar önceki bu tartışmayı getirdi aklıma. Az önce suçlandım, 3 aydır sessiz kalmakla suçlandım. Yani asıl sorun, gerçekten benim varolan bir sorunu paylaşmayı ertelemem mi, yoksa o sorunun varolması mı. Gerçekten bilemedim!
Savunma mekanizması.. Ona dair yazılabilecek o kadar çok şey var ki. Biraz az olduğunda, hayatta pasif kalırken, fazla olduğunda da her şeyi ben bilirim edasındaki , kaf dağını ben yarattım egosundaki insan kadar aktif oluyorsun..Ya da sadece aktif görüyorsun kendini. Asıl çıkmazın tam burda başladığını göremiyorsun. Çünkü sen mükemmelsin. Çünkü sen hiç hata yapmazsın. Çünkü sen sinirlenmiyorsundur, sinirlendiriliyorsundur. Tüm insanlar işi gücü bırakıp seninle uğraşıyorlardır çünkü. Sen masumsundur canım a aa.
Yıllarca, tüm yaşananlara bu perspektiften yorumlar getirdim ben.Yani sadece kendi açımdan.. Utanıyorum ama bu böyleydi. Ben tam bişileri aşmaya çalışırken,şimdi etrafımdakilerin aynısını yaptığını görünce dayanamıyorum. Bir dur diyesim geliyor bu gidişata. İnsanlara mükemmel olmadıklarını pat pat söyleyesim geliyor. Ama yapamıyorum.
Tipik bir M.Y. samimiyetsizliği..
Ama şimdi belki hiç okuyamayacağın bu yazıda itiraf ediyorum ki ; saçın gerçekten kötüydü :)
Freud'un  kuramında kullandığı , id kavramını ilk duyduğumda lise öğrencisiydim.İnsanın önüne geçemediği,durduramadığı yanı. Mesela sen bişeyi yapmak istiyosun , atıyorum yağmurlu havada sen böyle en güzel kıyafetlerini giymişken, yanından tüm hızı ve düşüncesizliğiyle geçip kıyafetini inanılmaz kirleten o arabalıya ağız dolusu küfretmek istiyorsun. Yapamıyorsun. Çünkü ayıp. Çünkü sen alışık değilsin ki küfretmeye. Etmiyorsun, ama içindeki o küfretme, bir başka tabirle ufak çaplı şiddet eğilimi havaya mı uçuyor. Hayır. Hoooop bilinçaltına.
Sonra bir şekilde, bir rüyayla içindeki o kötü enerjiyi atıyorsun. Bu örneğin,bugün sağanak yağış altında yaşadıklarımla ilgisi olduğunu düşünüyorsanız,inanın çok haklısınız :)
Bastırılmış duygularım var benim. O yüzdendir çok rüya görüşüm. Neden çok amaçsız olduklarına henüz bir açıklama getiremedim. Acaba kararsız kişiliğim rüyalarımı da  mı etkisi altına aldı da hangisini göreceğimi bilemediğimden mi böyle karmaşık rüyalar görüyorum.. Yooo hayır. Onuları kirletmesine izin vermeyeceğim. Bari orda kararlı olayım. Hem rüyalarım amaçsız da olsalar, ben seviyorum ki onları..
İşte benim en büyük sorunum, ruhuma işleyen birilerine kötü hissettirmeme duygusundan sıyrılamamam. 
Ben kimsenin duymayacağı küfürlerimi içimden sıraladım.ama o da benim en sevdiğim pantolonumu kirletti. Hak etti. Pis adam! Rüyamda döveceğim seni. Al sana, al sana yapacağım sezercik filmindeki gibi. Sonra "vuyuydum ama ayağım kiyleniy" deyip subliminal mesaj vereceğim.
Ben ve yenmeye çalıştığım savunma mekanizmam.. 
Kişilik ya da davranışlar, karşındakinin yaptığına göre şekilleniyorsa bu sen olmuyorsun ki. Onun tepkilerine göre reaksiyon veren, bunun tepkilerine göre yaşayan, şunun tepkilerini de unutmayan biri haline geliyorsun. Elbette, etkiye tepkiyi reddetmiyorum. Keşke olmasa ama, insanoğlu, nefis,o, bu, şu. Sonu gelmez bir olay bu. Ama özellikle ikili ilişkilerde, olmamalı. 
Öyle ilişki mi olur be.
Ben böyle düşünürken, bunu  tüm benliğimle hissedip hayatıma da yaymaya çalışırken karşımdakilerden bunu göremiyorum ya gerçekten üzülüyorum. 
Mutsuzum.. 
Hiç olmadığım kadar yalnız, hiç olmadığım kadar savunmasızım. 
Acaba yanlış mı yapıyorum ? Günümüzde böyle olmalı diyip, her şeyi çağa uyarlayan tipler haklı mı sahiden ?Böyle savunma mekanizması tavan yapmış, hatasını kabul etmeyen o tiplerden mi olmalı yani ?
Hadi canım ben de! İyi saçmaladım, elbette olmamalı. 
Kendimle çelişmeden, http://www.youtube.com/watch?v=3Tt65SdtKeQ  dinleyerek uyuyacağım. Benliğime doğru ufak bir yolculuk için..Rüyalar diyorum, iyi ki varlar!