26 Mart 2014 Çarşamba

parabol

Kabullenemeyişlerle başlar hayat..
Yaşanılan kötü şeyleri birileriyle paylaşıp gerçeğe dönüştürmek herkes için aynı zaman diliimini ifade etmeyebilir.Kimileri dost omzunda bulur teselliyi, kimileri içselleştirip gücünü yine kendinden, varoluşundan alır.
Sonuç mu ?
Sonuç her zaman tektir. Her x=y denklemi için belleğinde önceden yer etmiş bir şablon vardır çünkü. Ve sen yaşadığın olayı ; doğru şablonla adlandırırsın. Bir yargıya ulaşırsın. Ulaşmalısındır da..
Keskin yargıların yoksa şayet ; hep flu; ortada kalmış, hepdüşüncesiz(!) olmaya mahkum edilirsin. Düşüncesiz olmakla yargısız olmayı birbirine karıştıran bireylere düşünce karmaşasının içinden tek bir cümle çekemediğini, çeksen bile empati yoksunu zihinlerde uyandıracağı görüntüyü düşündükçe tiksindiğini anlat(a)maz ve  onların adlandırması ile düşüncesiz olmayı tercih edersin. Zaten kendi sahnen, kendi cümlelerin ve kendi karmaşan varsa, başka karmaşalara da gerek duymazsın. Yargılar oluşturursun zihninde, genel-geçer, her seviyede ve her düşüncede insanın kafasında aynı temayı oluşturan yargılar...Çünkü tümevarım değil tümdengelimdir sana inandırılan ve aslında olaylar değildir olguları oluşturan..
Olgu tektir ; olaylar onu somutlaştırmak için basit birer araçtır. Oysa bir olay ya da bir nesne değil de, söz konusu özne bir kişiyse tümdengelim en son gidilecek çözüm olmalıdır. Her bir davranışın özünü araştırıp bir yargıya varolmaktır aslolan. Ve bunun en kolay yöntemi şüphesiz sözcüklerdir. Agzından çıkan her sözcük, gerek isteyerek olsun, gerek spontane; senleşmiştir bir kere. veya sen kelimelerinleşirmişsindir.
Kelimeyi inkar ; özünü inkardır. Bu yüzdendir 'ben öyle söylemek istemedim' diye başlayan hiçbir cümleye inanmayışım...Öyle söylemek istemiştir aslında. Sen de öyle söylemek istemişsindir..Aslında sen de bilirsin ağzından çıkanların senleşmediklerini. Sen şekillendirmesen başka kalıplarda, yine başkaca şekillere bürüneceğini de bilirsin. İçselleştikçe kelimelerin keskinleşir sadece. Ve sen zamanla o keskinliği sahiplenirsin..
Bazen de ;hisler senin kelimeleştirebildiğin kadar değil, karşındakinin anlayabildiği kadardır.. Sen özenle seçsen de kelimelerini, süslesen de cümlelerini onun zihninde oluşan şeyle, senin anlatmak istediğin bambaşka şeyler olabilir. 
Tam burada devreye mimikler girer.
Gülerken gözlerin tek çizgi halini alıyorsa ; bu gözünün küçük oluşundan falan değil, içten gülüşündendir mesela..
Ağlarken ; nasıl gözüktüğünü bilmez bir halde, etrafında kimse yokmuşscasına ağlayabiliyorsan eğer, gözlerinden değil kalbinden süzülüyordur her bir damla..Taa derinlerden..
Ve işte orda kelimeler biter. Matematik biter..
Somutluktan soyutluğa geçişin öyküsüdür bu. 
Ve sen, her x=y denklemi için hayat grafiğinde bir yer bulmak zorunda olmadığını fark etmişsindir artık..
Formülü doğru yazmadan, sadece şıklardan giderek doğru sonuca ulaştığında da hayatın denklemlerden farksız olduğunu görürsün.
Senin yaptığın çözümü senleştirmektir sadece. 
Hayatın sayı doğrultusunda sen ve senin gidiş yolun vardır bir tek..
İşte o zaman fark edersin hayatın matematik konumunu..
Sonucun yanlış olmasına değil de formülü yanlış yazdığını fark edip ona odaklandığında ise vakit gece yarısını çoktan geçmiştir..
Zihnini yorgun, kalbini kırgın olarak "adlandırıp" , adlandıralamayacak kadar özel bir şarkıyı yeniden dinlerken, uyursun uyursun uyursun. Günün ilk ışıklarına dek..
http://www.youtube.com/watch?v=OxaXKJD9jso&feature=kp

2 Mart 2014 Pazar

Nesneleştirebildiklerimizden misiniz?

Kafandaki kalabalık ile şehrin yoruculuğunu karşılaştırdığından değil ama yine de sakin bir gidişata ihtiyacın olduğunu hissedersin bazen.
Daha önce hiç yağmamışcasına yağan yağmurun, sanki içindeki buhar kütlelerini ilk kez boşaltıyormuş gibi hoyrat bulutların arasında, kendine oturacak sakin bir yer ararsın. Kalabalıktaki her ses, her suret, her bakış zihnini daha da yorarken sakin bir bank ararsın. Derken gözüne bir tane ilişir. Hemen oturup, seyredalarsın geçip gidenleri. Kalabalığın tam ortasındaki gürültüde, kendi içindeki sessizlikteyken gözün banka ilişir.Banktaki yaşanmışlıklara..
Banka kazınan her bir isim, her bir çizik orda yaşanılanları hayal etmene yeter. Kimbilir kimler hangi yoğunlukla,kalplerinden taşan hissiyatlarını somutlaştırmış o banka diye geçirirsin içinden. Ve aniden içinde dolup taşan merhametle banka acıdığını fark edersin.Görkemli bir ağaç olduğu zamanları özleyip özlemediğini sormak istersin, kendi "görkemli geçmişini" özlerken..Senin de o duruluğu, o berraklığı özlediğini banka anlatırsın uzun uzun. hiç varolmayan tümcelerinle.
Gözlerinden süzülen yaşlar, yağmur damlalarıyla birleştiğinde ayrıştıramazsın hangisinin daha tuzlu olduğunu. Tuzun hüznün derecesiyle alakalı olduğunu bildiğinden midir ,gözyaşına değil yağmur damlalarına ait olduğuna inanmak istersin.
Yukarıya doğru bakıp, lacivertleşen gökyüzünü gördüğünde anlarsın dakikaların saatlerin oracıkta öylece geçtiğini..Soğuktan pembeleşen ellerin epeydir orda olduğunu işaret eder ve yine kendinden kaçamayışının hüznüyle irkilirsin.
Kimbilir kaç kez önünden geçip fark etmediğin o bank artık senindir, sen de onun.
Bir bank olma ihtimalini düşünürsün. Yaşanmışlıklara göğüs germiş,üstündeki tüm o izlerle bütünleşmiş ,böyle cesur bir bank.
Leş gibi şarap kokularına göğüs germiş..
Mis gibi bebeklere kucağını açmış..
Bir lise öğrencisinin son parasıyla aldığı simidin susamlarını taşımış..
Ucuz parfümleri banka sinen kadınlara ve aynı sözcükleri, varoluş amaçları olduğuna inandıkları hayvani duygularıyla ve tüm ruhsuzluklarıyla, bambaşka kadınlara söyleyen iğrenç adamlara maruz kalmış,
Ve tüm bu izlerle benliğinden hiçbir şey kaybetmemiş, davetkar bakışlarıyla daha da fazlasını kaldırabileceğini hissettiren cesur bir bank olma ihtimali seni heycanlandırmaya yeter..
Çok değil birkaç dakika sonra elindeki çizikleri gördüğünde, bir bank gibi soğuk ve güçlü olamayacağının farkındalığı ve hüznü sarmışken içini, heyecanın ve sen,  nesneler dünyasından çıkıverirsiniz..
Artık gitme vaktidir.Hızlı adımlarla uzaklaşma vakti.
http://www.youtube.com/watch?v=1X10Q5g3Wh4