3 Mayıs 2017 Çarşamba

Atılır mıyız oyundan, benzemezsek onlara?

Bir oyun düşün..Süre sınırı olan..Yasadigin veyahut iliklerinde hissettigin her aci, bosa gecen saniyeleri isaret ederken, oyunu bastan oynama şansın olsa, neyi yapmaman gerektigini öğretir sana.. Çünkü hep dediğin gibi, neyi yanlış yaptığını bilmek, henüz dogruyu bilmesen de, seni bir adim daha yaklastirir basari cizgisine.. Üzülme demek değildir bunun anlamı. Bu oyunda varsan şayet, ruhun galibiyetler kadar maglubiyetleri de tatmali. Mesele ayni maglubiyeti yasamaman.
Hep farkli olduguna inandin bu oyunda. Herkesin dustugu genel yanlislar yerine kendine ozel yanlislar buldun.. Yanlista bile en olmaliydin cunku. Siradanligini fark etmemendi herkesi ayni gorusunun sebebi.  Herkes ayni miydi sahiden? Belki..Sen herkes miydin? Seni herkes olmaktan cikaran, özünü, değerlerini kaybettiginde sen de siradan degil miydin yani.. Siradanliginin farkindaligi mutsuzluga surukledi ruhunu...Ama ben sadece diye basladigin her farkli cumleni, tek bir kaliba sokup sessizlistirdiklerinde seni, cumlelerinin yeni bir tanimi kalmadiginda kaniksadin herkesligini...Genellemelerden nefret eden sen, artik en genel insan taniminin, herkesin icindeydin iste. Asla bir olayin bas kahramani olamayacagini fark ettiginde en genel olgunun, en kolay degisebilen ögesiydin..Hickira hickira agladin da degistiremedin insanlardaki seni, bazen tamam nasil istersene sigdirdigin gozyaslarinla lutfen beni iste dedin de duyuramadin sesini. Kaybediyordun oyunu. Zaman doluyordu. Evet teknik olarak kaybeden olsan da,  cok iyi oynadi ama olmadiyi dedirtebilmek istedin. Belki o zaman, yani gunun birinde, kazanabilirsin diye. . Sana sonucla degil de, surecle ilgilenmeyi ilkokul öğretmenin öğretmisti. Hani su yanlis sonuca ulassan bile, islem hatasidir gidis yolun dogru diyip puan veren öğretmenin.. Ama o senin ve cok azlarinin ogretmeniydi. Iste bu yuzden sen, sonu yanlis oldu diye bu oyunu kaybettin. Kabullen artik ve cekil bu dunyadan.. Sira baskalarinda..
Dinleyiniz :
https://youtu.be/u1ZoHfJZACA

1 Mayıs 2017 Pazartesi

Knock knock knock on heavens door...

Onemli olan mesafenin uzunlugu degil, onu katettigin süredir. Her gün hemen hemen yirmi dakikada yürüdüğü yolu, bir saatte yürüdüğünde fark ettiği bu gerçekle günü akşama döndürmüştü. Hoş günün dönesi vardi zaten. Şüphesiz o kimdi ki döndürebilsindi. Yol ayni yoldu, ama yürüdükçe bitmiyordu bu kez. Elbet bitecekti, hayatta sonsuz hicbir sey yoktu çünkü. Sadece bilinmezler vardi kimi zaman mutsuz eden, kimi zaman nötrlestiren. Yaşam spektrumunda son neresi bilmiyordu herkes gibi, sadece an vardi. Zaman zaman bin asirmis gibi geçen, bazen de -ki burdaki bazen kavrami bir elin parmagini geçmeyecek azliktaydi,  beş dakika gibi geçen anlar...Peki nasil oluyordu ayni zaman diliminin yasattigi hislerin bu denli farklı oluşu?  Her şey bütünüyle aynı gözükürken, bakis açısının değişkenliği üzerine tez yazmadan ölmek istemediği doğruydu..İnsanlığa bir armağan bırakarak, birbirlerini anlamanın dayanılmaz hazzını hissettirmelerini sağlayarak gitmek istiyordu sonsuzluğa.. Bunun namumkun olduğunu kavradigindan beri , e bekleyecek bir seyi de olmadığına göre, hemen ölmek istiyordu. Kimbilir canim Heraklitos da ayni şeyleri düşünüp soylemisti belki, "ayni nehirde iki kez yikanilmaz; ya sen degisirsin ya nehrin suyu" diye. Çünkü; içinde insan faktörü olan hicbir meselede genel-geçer bir doğrudan, bir mutlakliktan söz etmek mümkün degildi. Saniyeler icinde degisen ruh halleri yadsinamaz bir gercekken,  nasil guvenebilsindi ki kendini yineleyen sonsuz bir mutlakliğa..Guvenmedi.. evet pek cok kez denedi. Madem ruh halleri degisiyordu, o da her bir ruh haline gore icinde yeni bir kadin var etmeyi denedi. O zamanlar farkinda bile değildi her bir ihtimale karşı dışında bir kadın var ederken, icindeki dünyada tek bir kimse oldugunun..Gerçi bunu kesfetmesi icin biraz zaman lazimdi. Kucuktu cunku..Biraz da yalan.. Safti cunku..Eksilmesine neden olan, ve ayni acimasizlikla olmasa da eksilttigi bir kaç da yaşam lazimdi pek tabii... olsun, denemisti ya mesele buydu. Acaba hangisi gercek benimi sorgularken, onu gerçek haliyle seven kimse olmadığının farkındalığıyla ulaştı içindeki gerçek kendine.. Sev(e)medi onu.. Sonra sesler duydu, sen kendini sevmezsen kimse seni sevmez diyen.. Aman ne cok biliyordu herkes.. Umudunu kaybetmeden hep bekledi yaninda salt kendi gibi hissedebilecegi bir şeyi; bir nesneyi mesela şehri vehayut kimseyi. O "sey" hiç gelmedi..Karış karış gezdi dünyayi da bulamadı aradığını.. Buldu sandi, peşinden gitti. Ama ait olabilmek icin, o seyin de sahip hissetmesi gerekirmis bunu bilemedi.. Cok sonralari bir kapiya ilisti gözü.. Icinden gitmek veya kalmak gelmedi..Yasitlarinin icinden gitmek, biraz buyuklerinin icindense kapidan geleni beklemek gelirdi. Oysa o, sadece kapi olabilirdi bu medcezir olayinda. Geleni ve gideni ayni hissizlikle karsilayan,umarsiz...Pek çoklarının farkında bile olmadiği,zirh gibi guclu , kucucuk bir delikle acilabilecek hassasliktaki bir kapi..Cünkü icindeki kendin olmak, filmlerin aksine, seni gelen veya giden başrol yapmaz. Gercek hayatta bir kapisindir sen sayet salt kendinsen.  Tut kolumdan, yok yok git yolumdan diye cikarttigin gicirtilarla yolundan cekilenleri izledigin, kimsenin kolundan tutmaya tenezzul etmedigi bir kapi. Sadece bir kapi..
Dinleyiniz :
https://youtu.be/4zLfCnGVeL4