20 Kasım 2017 Pazartesi

Rahatsız Vals

Sigarasından bir nefes çekti, yutkundu. Günlerdir, kahve ve sigara dışında tek bir şey bile tüketmemişti. Susadığını fark etti. İçtiğinde kusacağını bildiği halde, kana kana içti suyu bardağa ihtiyaç duymadan. İstekleriyle arasına giren aracıları sevmediğinden olacak, şişeden içerdi içeceklerni. Ana kaynaktan..
İşte şimdi, midesi tam olarak bulanmıştı.
Yine de , keşke içmeseydimi geçirmedi aklından.. Bir an bile..
Ona zarar vereeceğini bilse de, canının istediğini yapmak konusunda keskin bir duruşu vardı. Bundandı,  didaktik öğütler veren kimselerden hoşlanmayışı.. Sırf bundan..
Onlarla mı öğrenecekti , sabah aç karnına içilen sigaranın yaşattığı baş dönmesini.. Uykusuz kaldığında bitkin düşeceğini söylemeseler, eksi bilmem kaç derecede giydiği incecik monta bakıp, a aa üşümüyor musun demeseler, en azından bir deneseler,sahiden hissetmeyecek miydi tüm hücreleriyle?
Herkes çok biliyordu.
Eleştirmenin cüretkarlığını, bilginin ukalağıyla pekiştrmenin adını özgüven koymuşlar, pek tabii yine yanlış anlamışlardı bir şeyleri.
Bu kimselerden olmama arzusu onu sessizleştiriyor, kendi sesini duymadan geçirdiği günler oluyordu.
O hiç bilmek istemedi..
Doğanın ters çekim yasasından olacak, hep çok bilmekle sınandı narin ruhu..
Sustukça o, sıra hiç ona gelmedi..
Anlatsam romaan olurcular sardı dört bir yanını, anlattılar; roman olmadı..
Anlattılar, sır doldu  üstü başı.
Gizliliğin dayanılmaz ağırlığında ezilirken her geçen gün, kimseye bu yükü yaşatmayacağına yemin etti.
Kendi yaşaıdğı hisleri kimse yaşamasın ister, küçük sözler verirdi içinde..Ait olmadığı güruhlarca, neden ait olmadığına dair aldığı eleştiriler, eleştiri kavramını yeniden tanımlamasını sağlamış,hem artık kimseleri eleştirmez olmuştu..
Bilememe özgürlüğünün elinden alınmış olması midesini bulandırdı yeniden.
Kustu bu kez, içindeki tüm sözcükleri.
Hayvanhaklarını savunurken, onlara yapılabilcek en kötü şeydem, evcilleştirmenin özgürsüzlüğünden bihaber olan arkadaşını aradı. Sinyal sesinden sonra, mesajını bıraktığında biraz daha rahatlamıştı.
Özgürlüğü kısıtlamanın, doğruyu kendisine göre koşulsuzca oluşturmanın adının duyarlılık konulmasından çok, tam da şu an, dünyanın bir yerlerinde son parasını mahalledeki kedilere süt temin etmek için harcayan insanların harcanmasından rahatsızlık duydu. Hangisi daha samimiyi düşünmedi bile. Cevabı içindeydi.
Daha gösterişsiz, daha yalın , çokça samimi davranışlardan hoşlanırdı.
Samimiyet insanın içinde varsa şayet, herkese hatta her şeye yansırdı. Anlatmaya, dinlemeye, üretmeye , en çok da sevmeye..
Anlatıklarına kendilernin bile inanmadığını düşündüğü kimseleri dinlemek yerine, kendini sözcüksüzlüğün huzuruna bırakmalıydı..
https://youtu.be/VYCOg-yglNM

16 Kasım 2017 Perşembe

Her yanım tuz.

Varoluşun derinliğine kafa yormaya başladığından beri saçları dökülmeye başlamıştı. Her şeyi sebep- sonuç ilişkisiyle irdeleme arzusu yokken içinde, daha mutlu olduğunu kabul ediyordu. Ancak, neden sorusuna bulduğu her mantıklı cevaptan sonra, o şey hakkında daha istekli ilerlediği de  bir gerçekti. İnandığı her şeyi delice sever, sonsuz bir aidiyetle ruhunu teslim edebilirdi onlara. Yeter ki inansındı. Kendi yapamıyor bile olsa, doğruların arkasında durması bundandı. Hoş her yerde , özgürce söyleyemezdi doğruları. Madem çok biliyorsun, neden yapmıyorsun diye eleştirilmekten fazlasıyla korkar, hiç varolmayan cümlelere bırakırdı inançlarını.
Çok çabuk küserdi insanlara, ve hemen her çok çabuk küsen insan gibi, bir gülüşle, bir bakışla ısınırdı kalbi. Anın büyüsünden olacak, veya duygu dünyasının mantıkla uzak oluşundan, hiç sorgulamazdı o zamanlar neden nasıl niçin  diye.. Yalnız kaldığındaysa,  yosun tutmuş kırgınlıklarının sebebini düşünür, bir mahkeme kurar, haklı ve haksız arar ve pek tabi geceyi sabah ederdi. Eğer haksız bulduysa kendini, hemen telafı etmenin yollarını düşünür, sessiz özürler sıkıştırırdı coşkulu sürprizlerine.. Haklı olduğunu düşündüğü zamanlarda da buna benzer davrandığı olmuştu gerçi. Bazen haklı haksız aranmadan , varolanın muazzamlığı korunmalıydı çünkü.  
Garip bir insandı. Karşılık beklemeden attığı adımlara istediği tepkileri almayınca sinirlenir, karşılık verildiğindeyse mahcup olurdu. Sonuçta teşekkür edilsin diye yapmıyordu ki.. Kendilerine teşekkür edilmesinden hoşlanan ruhlar, kendilerini çok seven kimselere aitti ve onun kendisini pek de sevdiği söylenmezdi. Her yerde kendini seviyor gibi gözükse de, attığı her adımı karşısındaki ne hissedere göre atması bunu yalanlar nitelikteydi. Hiç istemediği anlarda, sırf karşısındaki istiyor diye bulunduğu ortamlar, yediği yemekler, gittiği düğünler ve dahası.. Kendisini çok sevdiği için mi yapmıştı bunları sahi? 
27 sene 3 ay boyunca, mutlu ederek mutlu olma felsefisinden bir an bile vazgeçmedi..Bazı zamanlar bencil olmayı diledi, hani şu günümüz kişisel gelişim öğretileri gibi, önce kendi bireyliğini gözetebilmeyi.. Beceremedi. 
Yosun  tutmuş nedenleri düşünmeden açık denizlere doğru ilerlemeliydi belki.. Sonsuzluğa bırakmalıydı kendini.