28 Mart 2016 Pazartesi

Humanphobia

Hazirlanip evden ciktiginda gun coktan turuncuya calmis,vakit aksama donmustu. Evden cikarken ilk is kapiyi kilitledi. Hala alisamadigi yalniz yasamanin ilk kuraliydi bu.. Sonra, daginik cantasindan kulakligini cikardi. Bu arada daginiklik ve pisligin ayni seyler olmadigina dair inancini yineledi icinden..Bisikletini aldi. Ne zaman cani sikilsa ona biner, ruzgarin sertligine birakirdi uzun dalgali saclarini.. Surdu bisikletini sahile..Avmnin onune geldiginde bisikletini park etti son model bir arabanin yanina. Icinden kibirle inen hemen hemen ayni yaslarda oldugu guzel kadini suzdu. Acidi ona kibir dolu bakislari icin..Az sonra iceri girdi kilitlemedigi bisikletini birakip. Kahve alip cikacakti. Hemen her gun ayni yerden kahve aldigindan onu uzaktan goren gozlerinin ici gulen garson cocuk, ki gercekten henuz cocuk denilebilecek bir yastaydi,  "Hanimefendiye her zamankinden " diye seslendi arkadasina onay bekleyen bakislariyla. Gulumsemekle yetindi. Bazen sozcuklerin dilsiz olduguna inanirdi bir bakisa, bir gulumsemeye sigacak kadar sessz olduklarina..Bunlari dusunurken kahvesi hazirdi bile. Bir yudum aldi. Istedigi gibi olmamisti. Gulumseyerek "Harika olmus!" dedi bakislariyla bir begeni yargisi bekledigini hissettiren garson cocuga. Insanlari mutlu etmek icin arada kucuk yalanlar soylerdi kendi mutsuz olsa bile. Mutlu etmenin mutlu olmaya yetecegine inanirdi cunku. Tekrar atladi bisikletine. Kibirli kadin elinde posetlerle cikmisti, arkadasini aramis ve indirimi beklemeyecek kadar zengin oldugunu hissettiren tumceler kurmustu hizli hizli. Zavalli dedi icinden. Kulakligini takti duymaya tahammul edemeyecekti ve tehlikeli uzun bir yolculugun ardindan ulasti gunah cikarma mahzenine. Mahzen dedigine bakmayin, ihtisamli bir manzaraya sahipti bu mekan.  Ne zaman yalniz kalmak istese, Istanbuluna tepeden bakabilecegi o mekana gider, nargile icerdi. Nargile dumaninin soylenenin aksine, saf ve temiz oldugunu dusunurdu. Icindeki kendiyle yuzlesmeye ihtiyaci vardi. Ama bunu yapacak cesareti olmadigini hissettigi zamanlarda hep yaptigi gibi, yolda her zaman gittigi sahafin onunde durup bir kitap almisti kendisine. Iste simdi yalniz degildi. Kitabi ve o oturuyorlardi. Cogu zaman kitaplara birer kisilik yukler ve bundan gizli bir keyif alirdi. Neredeyse iki cay soyleyecekti en yakin dostu ve kendi icin. Birden bu fikir onu gulumsetti. Yanina yaklasan adama bir cay dedi kahve kokan agziyla..Ve basladi okumaya..Biraz okuduktan sonra yazilanlari anlamadigini fark etti. Cani sikildi. Okudugu sahifeler, basit bir anlatimla da yazilmis olsa bazen anlamazdi. Ama bu kez bir hayli cani sikilmisti. Gerizekali oldugunu dusundu. Yazilanlari anlamadan okumak, ve bir kimseye cevabini onemsemedigi sorular sormak ayni samimiyetsizlikte gelirdi. Ve bunlar gibi, birseyi yapmis olmak icin yapmak kavramindan hic hoslanmazdi. Etrafi izlemeye koyuldu. İyi bir gozlemin, yasamin belirleyicisi oldugunu dusunurdu. Oyle ya, ne olmak istemedigini bilmek, ne olmak istedigini bilmese de, gercege bir adim yakinlasmak demekti. Bu yuzden zaman zaman durur, insanlara disardan bakar, dusunurdu. Ve evet kesinlikle o samimiyetsiz arkadas gruplarindaki kisilerden olmak istemiyordu. Su an yaptiginin, yani kendinden kacmanin da farkli olmadigini bilerek, kendine samimi olmaya karar verdi. Ne yapiyordu? Hayir su an degil, su an etrafi izliyor ve nargilesini iciyordu nefes nefes. Bahsettigi ne yapiyordu sorusu daha geneldi..Nereye gidiyordu hayati? Daha ne kadar carpiklasabilirdi ic dunyasina bagli sosyal dunyasi. Bilmem der gibi dudaklarini buzdugunde iki cift goz fark etti ustunde. Yan masadaki iki adam ona bakiyorlardi, her halllerinden onu anlamlandiramadiklari ve icin icin yalnizligina acidiklari belliydi. Aldiris etmedi. Zaten hicbir seye aldiris etmiyordu. Her seyi duyumsamak ve hicbir sey duymuyormus gibi yapmak hayat paradoksu olmustu. İnsanlardan gunden gune nefret ettigini fark etti birden. Yok hayir hepsinden degil, sadece samimiyetsiz olanlarindan diye duzelltti kimsenin duymadigi tumceleriyle.. Bu yuzdendi, mudavimi oldugu mekandaki samimi bir garsonun gulumsemesini, samimiyetsiz arkadaslarina tercih edisi. Ve yine sirf bu yuzdendi samimi bir dille yazilan eserlerin en iyi arkadaslari olmasi. Toplum icin sanat dedi kendi kendine, gulumsedi. Tekrar kitabi acti ve bir kez daha denedi. Hayir olmuyordu. Sahi neden olmuyordu, neden anlamiyordu. Kizdi kendine. Anlasilmamaya hep kizardi ama anlamadigina kizdigi ilk kez oluyordu. O her seyi anlardi veyahut anlamayi isterdi. Elestirmezdi, elestirildigi kadar. Bu onu durussuz yapardi cogu arkadasina gore. Dusundu ve hak verdi. Bir durusu yoktu hayata karsi. Hic olmamisti, her gecen gun hizla uzaklastigi manevi durusu disinda. Bir keresinde - bu elestirilerden cok bunaldigi bir anda- yorumlarini samimi buldugu bir arkadasini aradi. Ben durussuz muyum diye sordu. Soruyu anlamadgini dusundugu arkadasina bu kez daha kararli bir ses tonuyla sordu. Ve aldigi, durussuzluk senin durusun yanitiyla yeniden sinirlendi. Sensiz durussuz diye gecirdi icinden, saol diye dokuldu bu his kelimlere. Telefonu kapatti. Hakli olabilirdi. Hatta dupeduz hakliydi. Peki ama neden herkesi anlama durussuzlugu sergilemesi? Cevabi bulmakta gecikmedi savunma mekanizmasi.. Herkes onu oyle bir anlamiyordu ki, o bu yasadigi kotu hissi kimse yasamasin diye, hep anlayan rolunu secmisti hayatta. Hem kendine, dinine, ulkesine uzak bile olsa her seyi anlayan rolunu. Cunku anlasilamamanin bogazinda olusturdugu o dugum, cocukken annesiz/babasiz gitmek zorunda kaldigi misafirliktekilerle ayniydi. Ev sahibesinden cekinip soyleyemedigi icin ac yattigi geceler geldi gozunun onune. Onu anlamayan veya anlamiyor numarasi yapan o pek tatli(!) ev sahiplerine kizdi. Kendini anlatmakta hep birine  ki burda o anne/babasiydi, baska yerlerde baska seyler ya da kimselere duydugu ihtiyactan dolayi da kendine kizdi. Yine de acidi o cocuga. Sevdi kendi kucuk mervesini. Sonra insanlardan nefret etti, her zaman uzun uzun anlatmasi mi gerekti anlasilmak icin. Kendiliginden anlasalar olmuyor muydu? Neden o bir bakisa anlamlar yuklerken, kelimeleri bu denli anlamsizdi. Kizdi yasamindaki herkese..Birgun gercekten o tek kelime etmese dahi, onu anlayan kimselerle dolu bir yasami olacak miydi.. ah kucuk utopyalar dedi. Yan masadaki samimiyetsiz kahkalari duydu, bunlari samimiyetsiz olarak nitelemesinin nedeniyse tum gun istemsizce kulak misafirligi yapmasindandi. Kalkti hemen kendini soguk havaya birakti. Birgunu daha hiclige ugurlamanin huznuyle muzigin sesini yukseltip eve gidip uyudu.
Dinleyiniz ,https://youtu.be/JDL9bXlwbM4

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder