8 Ocak 2014 Çarşamba

Bak komşunun kızına

Başkalarının beğenilerine göre zevkleri değişen insanlar var. Bir şey ne kadar çok beğeni alıyorsa o kadar güzel algısı şu an her iki ergenden birinin bieber hayranı oluşunu açıklamaya yetiyor. Başka bir açıklaması olamaz zaten, olmamalı.
Oysa gerçek beğeni, yeryüzünde hiçkimse beğenmese bile, kendinden birşeyler bulabilmek o şeyde..Bazen zihninde, bazen kalbinde anlamlandırabilmek. İkinize özel bir bağ oluşturabilmek.
Bu benim için genellikle müzik oluyor. Hiç kimsenin etkilemediği kadar etkileyen şarkılar var beni.Bu öyle farklı ki, kimsenin onları dinlerken benim gibi ruhunun derinliklerinden dinleyeceğine inanmıyorum.
Filmler var.. Böyle sımsıcak, sanki yaşıyormuşcasına hissettiğim.
Onlardan biridir ; İçimdeki Yangın.
Yalnız anlarımdan birinde tek başıma gidip, film sonrası astral seyahata çıkmışcasına bu dünyadan koptuğum bir filmdir o. İzleyin.
Ya da izlemeyin. Benim beğenim umrunuzda olmasın. Tersten bakarsak, sizin beğeniniz benim umrumda olmuyor mu ? Elbette oluyor. Hatta bazen birilerinin seçimlerine o kadar güveniyorum ki, hiç tanımadığım halde uzaktan seviyorum böyle. O tercih etmişse iyidir, güzeldir çünkü.
Bu sadece olumlu bir önyargı. Önemli olan son. Ve sonuç; her zaman değişken. Ki olmasaydı hayal kırıklığı diye birşey olmazdı zaten. Olmayaydı iyiydi.
Benim bahsettiğim bambaşka birşey. Onun için bir anlam ifade etmese bile, bir başkası beğenince beğeniyor gibi yapmak. Hemen sonra, beğendiğine kendini bile inandırmak.
Hangimiz, normalde yüzüne bakmadığımız pc oyununu misafir çocuğu oynayınca fark edip, hunharca elinden alıp oynamadık ki. Belki de tek benimdir kötü ev sahibi olan.
Ya da hiç kullanmadığımız için annelerimizce birilerine verilen kıyafetleri gördüğümüzde, aslında iyiymiş diyip geri almak istemedik ?
Bunlar iyi hoş. Aslında hoş falan değil de, sadece objeden bahsettiğimiz için, daha doğrusu bunları sadece objeye karşı hissettiğimiz için  sorun yok.
Ya özneler...
Değerli olmak, farkındalık oluşturmak için ne yapmalı. Çocukluğumuzdaki gibi, başkasında görünce mi kıymet bilmeli? Hoş eminim, öyle olsa bile başkasındaki hep en güzeli gelecek, en özeli.
Elimizdeki imkanları kullanmayışımız bizi kötü sonlara itiyor. Her zaman "o benim" sahiplenmesiyle geri alamıyorsun. Sonra sadece pişmalık kalıyor ki o saatten sonra söylenebilecek tek söz : Geçmiş olsun!
Her ailenin bir klişe örneği vardır hani, ismi geçer geçmez akabindeki kelimeleri aynen sıralayabileceğiniz kadar beyninize kazınmıştır. Ruhsar izleyenler bilirler, "Bak Ruşen amcanın oğlu Sedata" örneğini.
Bizim de öyle bir örneğimiz var aile içinde. Bir başarı öyküsü. İmkansızlıklardan imkan yaratan,  karanlık bir tünelden gün ışığına kavuşan tam bir başarı öyküsü.
Elinde tek bir taso varsa, o senin için en iyisidir. Gerçekte en kötüsü olsa bile, sahipsen ve tekse daha iyisi yoktur. ama eğer bir kaç tane varsa sıralarsın onları önem sırasına göre.
Sorunumuz bu işte birden çok seçeneğe sahip olup, elimizdekinin kıymetini bilmemek.
İşte bu yüzden,hiçbir zaman o örneklerdeki mükemmel kadınlar/adamlar olamayacağız biliyorsunuz değil mi?
Demem o ki, bir çocuk ol mesela, tek varlığı tek bir taso olan minik bir çocuk kadar sev beni. De ki; seni kaybetmemek için her şeyi yapacağım.
Seçeneklerin sıradanlığında kaybolan bir kız ol mesela; bilgisayar oyununu fark etmesi için, misafir çocuğuna ihtiyaç duymayan biri tarafından sevilmeyi hayal et.
Ve de ki : http://www.youtube.com/watch?v=brkSxQpnTqI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder