27 Ocak 2014 Pazartesi

yağışsal analiz

Yağmurun ulaştığı her yere işleyebileceği zamanlar..
Yağmurun coşkusunu kaybetmeden, kirlenmeden, kirletmeden dokunabildiği ruhlar..
Yağmurun o toprakla buluştuğu müthiş kokuyu alabilenler ve delice yağmurda yürüyenler bir başına..
Suyun arındırıcı özelliğine yenik düşen kirli kaldırımlar.. Arınan kirli bedenler..Birbirinden tamamen farklı olan her bir damla bir diğerini umursamadan düşüyor gecenin sessizliğine en huzur verici ses olarak..
O en güzel arabalar damlaların sert inişine sessiz kalıyor. Minik bir kedicik ıslanıyor oracıkta. Ve sonraları bir hayat kadının o kediyi evine alışıyla tüm günahlarından arındığına dair bir kıssadan hisse oluşuyor.
Her şeyi arındırmak, içindeki tüm o kötü hislerden, yaşanmış onca çirkinlikten sıyırlmak böyle kolay, böyle temiz olmuyor tabi.
Arınmıyor hiçbir yaşanmışlık benliğinden. Benliğin öylesine kirli hatıralarla dolu ki. Sessizlik de çözüm olmuyor.İçindeki yapmur dinsin istiyorsun. Birbirine hiç benzemeyen, o kimsenin bilmediği, bilemeyeceği hisler yağmur damlalarını simgelerken..
Sonra bir rüzgar esiyor. Koşuyorsun ve yetişiyorsun.  Ürpertiyor içini. Titriyorsun..Etrafı bir grilik kaplıyor ki içini kasvet basıyor. Ben nerdeyim, sorusuyla cebbeleşiyorsun gri siste boğulurken.
Sabırsızlıkla güneşi bekliyorsun, parlamayı.
Tek bir hisle yoğrulmayı. Tek olmayı.
Bu his aşk oluyor.
Başlarda içinde kendinin bile yabancı olduğu güzellikler ortaya çıkıyor. Her bir zerren mutlulukla, iyilikle bezenmiş.
Sonraları, yine kendinin bile yabancı olduğu, bir başkasında şahit olmadığın o grilikle sarılıyor vücudun,kalbin,beynin..Artık kötülüğün vücut bulmuş hali oluyorsun kabullenmen zaman alsa da, yüzleşiyorsun içindeki damlacıkların farklılığını keşfettiğinde.
Olmak istediğin, olması gereken ve gerçekte olan bambaşka şeyler oluyor ve memnun olamıyorsun içindeki yeni senle tanıştığın için..
Kalbin karı bekliyor dolu dizgin. Yağmurun saydamlığındansa, karın o bembeyazlığında kaybolmak, kimse dokunmadığı, kimse üzerinde yürümediği sürece tek bir bütün olmak istiyorsun. Beklenen soğuk hava kütlesi balkanlardan gelmiyor bu kez. Lazım olduğunda hiç gelmedi zaten.
Kar tanelerinin de birbirinden farklı oluşu bir mucizeyi gösteriyor ve sen içinde bir yerlerde, bitmek bilmeyen bir inançla o mucizeyi bekliyorsun. Beklediğin öyle bir mucize ki, sen hiç adım atmadan, hiçbir şey yapmadan kendiliğinden gelsin istiyorsun.
Derken karşına dolu çıkıyor. Hayatının her alanına olağan bir şiddetle yağıyor yağıyor yağıyor..
Hayatının yoluna girmesi için bir mucize beklemenin aptallık olduğunu fark edene dek yağışı izliyorsun.
Sonra sert bir yağışla irkiliyorsun.
İçinde biriktirdiklerinin nasıl böyle kötü sonuçlar doğurabileceğini görüyorsun.
Polifonik korolardaki gibi, içinde çok sesli bir orkestra var ve sen benliğinin o orkestrayı yönetmesini istiyorsun. İyi de yönetebilmek için önce seslerin nereden geldiğine kulak vermen gerekmez mi ?
Sesler bizi her zaman doğru yere götürür, sonuç istediğimiz gibi olmasa da seslere kulak veriyorsan doğru yerdesindir nokta.
Seslere kulak verenlerden olmamız dileğiyle : http://www.youtube.com/watch?v=xXfZNlfAjqs

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder