19 Ağustos 2013 Pazartesi

eski cumartesiler.

Cumartesi kuşağı filmleriyle büyüdük biz. Bir grup lise öğrencisi, ergenlik bunalımı, özgüvensizlik, öfke kontrolsüzlüğü gibi sorunlarından sıyrılıp filmin sonunda, tam son dakikada , başarılı olurlardı. Artık konu her neyse.. Genelde müzik yarışmalarının yapıldığı filmler olurdu onlar. Esas kız/oğlan son dakikada sahneye fırlar mikrofonu alır ve ağzı kulaklarında şarkısını söyler -ve tabi ki- birinci olurdu.
Kimi zaman da basketbol,futbol gibi spor müsabakalarının yapıldığı filmler olurdu. Ve kahramanlar yine son anda 3lük atışlarını yapıp birinci olurlardı. Ve böylece, hem filmlerin mutlu sonla bitmesine alıştık, hem de kendimizi o başrolün yerine koyduğumuz için sonunda birgün kazanacağımıza inandık. Ben hala inanıyorum gerçi. Zaman zaman düştüğüm karamsarlıklar geçici. Sonunda ben kazanacağım. Son neresi tabi onu ben de bilmiyorum.
Tüm bunların dışında bir film vardı ki, benim için çok özeldir. "My girl."
Taa o zamandan filmlerde dram seveceğim belliymiş sanırım..Aşk, sevgi, arkadaşlık üzerine ufak bir yolculuğa çıkmak isteyenler mutlaka izlemeli..Bir filmi böylesine klişe betimledikten sonra, nasıl, hangi yüzle yazmaya devam edicem bilmiyorum :(
Mmm mesela aşkla sevgi arasındaki o kişiden kişiye göre değişen tanımı yaparak biraz özelleştirebilirim belki  amaçsız yazımı :)
Aşk, bana göre,en en en basit tanımıyla romantik komedi filmlerindeki o mükemmel adamı izlerken, gülümsemek, ve sana benzer şeyler yaşattığı için şükretmektir. Asla bir iç çekiş diil.
Bazen de, o mükemmel adamın yakınından bile geçmeyecek odunlukta birini, tüm benliğinle sevmektir..Hatta odun oluşunu bile fark edememektir.
Sevgiyse herkese karşı hissedilen o huzurlu his işte..Anneni, babanı, ağacı,toprağı herkesi her şeyi sevebilirsin. Önemli olan aşık olduğun adamı sevebilmekte. Eğer sevmiyorsan, o aşk denen heyecan ve arzularla çevrilmiş his bttiğinde - ki günün birinde mutlaka bitiyor!- devam edemiyorsun. Bitiyor.. Anı yaşayan, yaşanmışlıklarına ve geçmişine bağlı kalmayan bir tipsen, biter bitmez yeni bir aşka, bir heyecana yolculuk yapıyorsun..İyi mi yapıyorsun kötü mü yapıyorsun bilmiyorum.
Hep derim, herkes kendi için yaşar ve yaşamalı. İnsan bencildir. Olmalı olmamalı kısmı tartışmaya bile açık diil çünkü bencildir nokta. Ama birinin hayatından sadece sen istedin diye çıkmak da bilmiyorum ne derece doğru. Mantığıyla yaşayanlar,sizin işiniz kolay tabi!
Hiç beklemediğin bir zamanda, öyle bir gidiyor ve sen öyle çaresizce bakıyorsun ki gidişine..Bunu yaşamış biri olarak, bir başkasına aynını yaşatmak ne derece etik cidden bilmiyorum..
Her şey etik mi olmalı orası da ayrı tabi. Olmalı olmasına da, etik mi oluyor sanki.
Senin o kıyamadığın, adına aşk dediğin şey bir anda sırf kendi istekleri ve beklentileri için gidiyor.Sen neden gittiğini bile anlamıyorsun. Sadece gözyaşları kalıyor geriye. Ve o yalnızlık hissi..Mutsuzluğun kimsenin, en çok da onun umrunda olmuyor..Boğuluyorsun hem de öyle derin bir karamsarlıkta boğuluyorsun ki tarifi mümkün diil..
Hayatı bir başkasının isteklerine göre yaşamak çok saçma çünkü. Yalnızca onun istediği zamanlarda, istediği statüde hayatında olman daha da saçma!
Bu adına aşk, ayrılık dedğimiz hisler birer moddan mı ibaret acaba. İnsan birgün karşısındakinin en güzel yanlarını görüp, birgün tüm negatifliklerini ortaya döküyorsa bunun başka ne açıklaması olabilir ki. Keşke herkes, tüm şartlarda tüm olumsuzluklarda tüm o nefret dolu modlarda bile, kıyamasa karşısndakine.
Nerde be..Ama suç bizim diil. Hiç olmadı. Her şey o beğenmediğimz, sonunu tahmin ettiğimiz cumartesi kuşağı filmlerinin yerini amaçsız dizi tekrarlarıyla dolduranlarda. Sizi sevmiyorum :( Pis yedili izlemeye mecbur bırakılan bir kızın serzenişinin son cümleleri...
Fonda http://www.youtube.com/watch?v=pp95olCn3lY ile..




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder